Hepimizin zihinlerinde darbe, belgesellerden kalan bir görüntü; Kenan Evren’in o kulak tırmalayıcı sesiyle okuduğu ‘’Silahlı Kuvvetler yönetime el koymuştur.’’ bildirisiydi bir zamanlar… Keşke, öyle kalsaydı. Maalesef yeni bir versiyonunu canlı canlı televizyonlardan seyrettik. Bu sefer bildiriyi TRT spikeri okuyordu, okuyan değişse de o bildiri, kulakları tırmalamayı devam ediyordu.
Darbeci zihniyetin tüm kodlarını içeren bu bildiriler, onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen yapısal olarak hiçbir değişikliğe uğramadan sunulacaktı. Ülke gaflet ve dalalete düşmüş, siyasetçiler hıyanet içindelerdi. Cumhuriyetin muhafızları olan askerler, pür pak şahsiyetler olarak bu tabloyu değiştireceklerdi. Memleketi onlardan daha çok seven, düşünen bir kişi, kurum olamazdı.
“Basın için dünyada dördüncü kuvvettir derler. Bu söz Türkiye için geçerli değil… Birinci kuvvet Türkiye’de ordu mu? Hayır… Basındır… İkincisi, ordudur… Çünkü orduyu, ihtilallere basın hazırlar…” [1]
Gerçekten de Türkiye’de medya, cumhuriyet tarihi boyunca askeri müdahaleler öncesinde adım adım darbeye uygun zemini oluşturmuş, yayın politikalarının bizzat karargahta generallerin direktifleriyle şekillendirildiği zamanları yaşamıştı. Ama ne Türkiye tek bir TV kanalının bulunduğu 1980’lerdeki Türkiye idi, ne de medya o dönemin karakteristiğini yansıtıyordu. Bir kere herkesin bilgiye anında erişim imkanı, bilgiyi yayma kabiliyeti ve çok hızlı reaksiyon gösterme yeteneği vardı. Bu reaksiyon gösterme yeteneği darbecilerin oyununu bozacaktı. Cuntacılar da yerlerinde saymamışlardı. Whatsapp grubuyla darbe yapmaya kalkışacaklar, Facetime ile püskürtüleceklerdi.
‘’Böyle baskın teşebbüslerinde, liderlik, cesaret, basiret, hükümetin ve devlet aygıtının kilit noktalarındaki insanların direnme iradesi, tâyin edicidir. Halkın harekete geçip geçmemesi de buna bağlıdır.’’[2]
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ekranlarda gören millet, cuntacı hareketin oluşturduğu şok etkisini üzerinden atmış ve çağrı üzerine şehirlerin meydanlarına inerek, havaalanlarını, köprülerini müdafaa etmek üzere darbecilerin karşısında dimdik durarak; tankların, topların önüne atlayarak, bayrağına sarılıp bayraklaşarak, bu işgal girişimini defetmeyi bilmiştir. Liderlik, şüphesiz tayin edici olmuş ve darbecilere karşı balyoz gibi inmiştir.
Halkın gücünün üstünde bir güç, ben tanımadım bu güne kadar…[3]
Türkiye medyası şüphesiz bir destan yazıyordu. İlk andan itibaren darbe girişimini lanetleyen, siyasilerin millet ile buluşmasını sağlayan, aynı zamanda dünyaya da biz, bu düzenin meşru aktörleri olarak buradayız, görevimizin başındayız mesajını ifade edebilecekleri bir imkan sağlamıştı. Ama dünya sanki birlikte masaya oturduğu, aynı kareye girip el sıkıştığı kişiler yerine apoletli darbecilerin gelişini bekliyordu.
FOX News’de yorumcu aklını kaçırmışçasına darbeciler için ağıt yakıyordu: ‘’Şunu söylemem gerekir ki, iyiler kaybetti. Darbeler iyi yada kötü olabilir, ordu Erdoğan’dan çok çekti.’’ BBC’de yayımlanan program, şüphesiz bu yorumları dahi aratacak cinstendi. SKY News Diplomasi Editörü Tim Marshall, adeta darbecilere başarılı darbe nasıl yapılır dersi veriyordu ve en büyük hatalarını şöyle ifade edecekti: ‘’Çoğu şeyi doğru yapmışlardı, çok büyük hatalar da yaptılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmeliydiler. Bu yapmaları gereken ilk şeydi.’’
Gerçekten de Türkiye’deki yönetim bir an evvel gitmeliydi. ABD’li özel istihbarat kuruluşu Stratfor, sosyal medya hesabından adeta darbecilere yol gösteriyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçuş rotasıyla alakalı dört kez tweet atmıştı.
Kâh darbeyi, olmuş bitmiş ve başarıya ulaşmış gösterdiler. Kâh ilerleyen saatlerde kesinleşen yenilgiyi yansıtmak yerine “belirsizlikten dem vurdular. [4]
Aynı zamanda belirsizlik yaratmak için özel gayretlere giriştiler: NBC Televizyonu hiçbir belge, bulgu sunmadan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’dan sığınma hakkı talep ettiğini geçmeye başladı. Çirkinleşiyorlardı. O kadar ileri gittiler ki, ekranlar karşısında darbe olsaydı, biz kazanacaktık, diye cuntacı harekete ne kadar angaje olduklarını göstermekten zerre çekinmediler.
***
Türkiye’de Cumhurbaşkanına suikast girişiminde bulunan, T.B.M.M., Başbakanlık, Emniyet Müdürlüğü, MİT Müsteşarlığı binalarını savaş jetleriyle bombalayan, yüzlerce sivil vatandaşı, polisi katleden cunta hareketinin Fethullahçı Terör Örgütü ile ilişkisi saptanmıştı. Meydanlar, her an yeni bir girişim olabilir ihtimaline karşı teyakkuz halinde, bir buruk sevinci de eş anlı yaşıyordu. Bayrak nöbetleri başlamış, meydanlar birliğin, beraberliğin, dirliğin nişanesi olmuştu.
Dünya medyası 15 Temmuz gecesi takındığı iki yüzlü tavrı devam ettiriyordu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın’ın dünyanın en önemli gazetelerinden The New York Times’da bir makalesi yayımlanmıştı.
Fethullah Gülen’in darbenin lideri olarak Türkiye’ye teslim edilmesi gerektiğini vurgulayan bu makaleden bir gün sonra FETÖ lideri, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsünün makalesinin yer aldığı sütundan Batı’ya ”Batılı demokrasilerin ılımlı Müslümanlara ihtiyaç duydukları bir dönemde, ‘hizmet’ içindeki ben ve arkadaşlarım Batının yanında yer aldık.” diyerek açıkça mesaj veriyordu.
FETÖ Lideri bununla da kalmayacak CNN International’da 237 kişinin şehit olmasına neden olan 15 Temmuz cunta hareketi için pişkince “tiyatro” “Hollywood filmi gibi” tabirlerini kullanmaktan haya etmeyecekti.
ABD için 40 yıllık bir proje olan Gülen, çok çabuk vazgeçebilecekleri bir unsur gibi gözükmüyor. Zira bu proje üzerinde çok çalışıldı. Gülen ve örgütü; Ilımlı İslam, İslam’a Karşı İslam ve Yeşil Kuşak projelerinin ana damarlarından birini teşkil ediyor. Amerika ile terör örgütü PYD’yi desteklemesi sebebiyle zaten kötü bir noktada olan ilişkiler, FETÖ bağlamında tarihin en kötü seyrini yaşıyor.
{Darbe yazı dizisi devam edecek}
Atıfta bulunulan referanslar:
[1] Erol Simavi, Gazeteci
[2] Halil Berktay, Onur gecesi (1) Atlattığımız badire, Serbestiyet tıklayınız.
[3] T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
[4] Halil Berktay, Fox News’dan, başarısız darbeye hayıflanma kılavuzu, Serbestiyet tıklayınız.