1. Home
  2. Aktüalite
  3. Devrim Arabaları – Dünden bugüne yerli otomobil rüyası
Devrim Arabaları – Dünden bugüne yerli otomobil rüyası

Devrim Arabaları – Dünden bugüne yerli otomobil rüyası

0

Bu yazıyı bir film sahnesinin ardından gelen ‘’Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz evlat!’’ repliğinin itici motivasyonuyla yazıyorum: Devrim Arabaları

Bir dakika durun ve düşünün… Ülkemizin yollarında akan trafiği düşleyin… Petrol için çıkarılan savaşları düşünün… Trafikte geçen zamanınızı düşünün… Denize düşüp yılana sarılırcasına, trafikten kaçıp metrobüse sığındığınız zamanları gözünüzden geçirin…

Fransa’nın Citroen’i, Amerika’nın Ford’u, İtalya’nın Ferrari’si, Japonya’nın Honda’sı, Güney Kore’nin Hyundai’si, İsveç’in Volvo’su, İngiltere’nin Jaguar’ı, Almanya’nın BMW’su, Mercedes’i, Audi’si, Volkswagen’ı, Türkiye’nin Devrim’i…

Türkiye’nin Devrim’i derken, lügatimizde ‘’inkılap, köklü değişiklikler, reform’’ anlamlarıyla kullanılan devrimden bahsetmediğimi anlamışsınızdır. Eskişehir’de Devlet Demiryolları personelinin yazdığı destandan bahsediyorum. Sene 1961. 16 Haziran günü, TCDD yöneticilerine bir talimat verilir.  Ordunun cadde binek ihtiyacını karşılayacak bir otomobil tipinin geliştirilmesi,  görevinin TCDD İşletmesine verildiği ve bu amaçla 1.400.000.-TL ödenek ayrıldığı belirtilir.

Verilen termin 29 Ekim 1961, yani tanınan süre 4,5 aydır. Bu süre içinde bu çapta bir geliştirme çalışması yapılabilir miydi? Bırakınız geliştirmeyi, hiçten yola çıkarak, çalışabilecek bir otomobil yapılabilir, böyle bir mucize gerçekleştirilebilir miydi? Toplantıda söz alanların çoğu böyle bir projede seve seve çalışmaya hazır olduklarını, fakat böylesine kısa bir sürede sonuç alınabileceğini sanmadıklarını dile getirmeye çalışmış, bir kısmı da “ hayır “ demişlerdi.

Tüm ülkede ise üniversitesinden, basınına, bir avuç sanayicisinden, politikacısına, sesini duyurabilen herkes Türkiye’de ne otomobil, ne de motor yapılabileceğine inanıyor, özel sohbetlerde, röportajlarda bu görüş vurgulanıyordu.

Yani, tablo 1961 yılında da bugünkünden farksızmış. Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Son günlerde gündemimiz yerli otomobil tartışmalarıyla şekilleniyor. Aslında bu tartışmanın kökenleri 20 Ocak 2011’de TÜSİAD’ın 41’inci Genel Kurulu’nda Başbakan Erdoğan’ın ‘’Yerli otomobil üretecek bir babayiğit arıyoruz’’ söylemiyle başlamış ve ülkenin en büyük, öncü sanayi kuruluşlarından biri olan Koç Grubu Başkanı Mustafa Koç’un ‘’yerli otomobil, ticari açıdan intihar olur’’ sözleriyle devam etmişti. Bu tartışma Sanayi Bakanlığının basına tanıttığı yerli otomobil prototipi üzerinden yeniden alevlenmiş durumda. Bu lansman sonrası gazete manşetlerine bakıyorum.

“Türk insanının makus talihine karşı bir meydan okuma”

Nasıl Devrim otomobilleri, tamamen yerli üretimle dört buçuk ay (129 gün) gibi kısa bir zamanda yapılmış ve 29 Ekim törenlerine yetiştirilmişti. Ama benzini kalmadığı için durduğunda dönemin medyası bunu ‘’Devrim yürümedi’’, ‘’Devrim yolda kaldı’’ gibi manşetleriyle doğmadan öldürürken; yola devam eden ve sorunsuz çalışan Beyaz Devrim’i görmezlikten gelmişti ve Devrim daha doğduğu gün öldürülmüştü. İşte bugün de medya ‘’yerli otomobil’’ idealini bir prototip üzerinden boğmaya çalışıyor.

Cemal Gürsel: ‘’Garp kafasıyla araba yaptık, şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk.’’

(Devrim Arabaları filminden bir replik, benzini biten Devrim’in duraklaması üzerine…)

Bugün manşetler değişmiş olabilir: ‘’Yerli otomobil, çakma çıktı’’

Ama zihniyet 1961 yılındakilerden farksız. Daha doğmamış bir bebeği öldürmek değildir de nedir bu hezeyan?

Devrim Otomobilleri projesinde yer almış mühendis Kemalettin Vardar “Türkiye her şeyin en güzelini yapabilecek potansiyele sahip. Ancak ‘Bizden bir şey çıkmaz, bir şeyler üretemeyiz’ anlayışı nedeniyle neticeye ulaştıramıyoruz” diyor. Kalıplar bize dayatılmış; yapamayız, üretemeyiz diye düşünüyoruz. Ama bu düşünceleri ta 1961 yılında yapılan Devrim Projesi yalanlıyor.

Güncel tartışmaların yapılması gerektiğini ancak makro planda yerli otomobil ihtiyacının da unutulmaması gerektiğini ifade ederken bu tartışmalarda Bakan Işık’ın ifadelerini de dikkate değer buluyorum:

Yerli otomobil için iki yolun bulunduğuna işaret eden Işık, bunlardan birinin her şeyin Türkiye tarafından yapılıp, ortaya bir prototip çıkarmak olduğunu söyledi. Böyle bir çalışmanın 3-5 yıl zaman alacağını ve 1 milyar dolarlık da maliyet gerektirdiğine dikkati çeken Işık, şunları kaydetti: 

“Bu, aslında Amerika’yı yeniden keşfetmek anlamına da gelir. İkinci yol nedir? Bu noktada çalışmış, bilinen, kendini ispat etmiş bazı firmalarla işbirliği yapmak ama her şeyden önce fikri mülkiyet hakları sizde olan bir platforma sahip olmak. Biz bu iki alternatif arasında karar vermek durumundaydık ve dedik ki, ‘5 yıllık zamanı ve 1 milyar doları boşa harcamayalım ve zaten varolan bir platformun fikri mülkiyet haklarını satın alarak, bunun üzerinden teknolojiyi geliştirmeye devam edersek, en az 3 yıl ve 1 milyar dolarlık avantajla başlamış oluruz ve o 1 milyar dolarla projeyi bitirebiliriz.’ Bu noktada ciddi bir araştırma yaptık ve Saab 9-3’ün platformunun bizim açımızdan çok uygun olduğunu tespit ettik.” (Anadolu Ajansı)

*’’SAAB’ın birikimden faydalanmayı arzu ediyoruz ve önemli nokta da şu, bu araç inşallah seri üretime geçtiğinde hedefimiz minimum yüzde 85 parçasının Türkiye’de üretilmesi.”

*”Beni üzen sadece şu, 1961’deki gibi kategorik karşıtlar. Yani ‘Türk aklı otomobil yapamaz’, niye yapamasın? Yeter ki siyasi irade olsun ve toplum da bu iradenin arkasında dursun.”

‘’Adı devrim olan bir otomobilin sokaklarda dolaşmasına zaten izin vermezlerdi.’’ (Devrim Arabaları)

Tüm bu tartışmalar bir yana ben, tüm dış ziyaretlerinde özel üretim Cadillac’ını yanında götüren Amerikan Başkanı Obama’nın, Citroen C5 marka makam aracı kullanan Fransız liderlerin gibi Türk devlet erkânının da Mercedes-Benz marka bir araç dışında Türkiye’de yerli mühendislerce tasarlanmış, üretilmiş bir otomobile bineceği günü sabırsızlıkla bekliyor olacağım.

Filmde bir mühendis, projenin başlamadan bitmesinin verdiği hüzünle ‘’Bundan elli yıl sonra Devrim otomobili denildiğinde herkes o yürümeyen otomobil mi diyecek…’’ diye bir söz etmişti. Hayır, devrim arabaları bugün büyük bir başarı destanı olarak anılıyor ve eminim bir çok mühendise ilham verecek bir tarihi vaka olarak değerlendiriliyor.

 

Devrim Arabaları filminden bir bölüm;

Necip: Bir şey sorabilir miyim Latif Bey?
Latif: Sor bakalım
Necip: Sizce bu otomobili yaparsak ne olur?
Latif: Hiçbir şey olmaz!
Necip: Nasıl olmaz? Boşuna mı çalışıyoruz?
Latif: Sen Ankara’daki kapatılan tayyare fabrikasını duydun mu?
Necip: Ankara mı? Evet.
Latif: O fabrika neden kapatıldı biliyor musun?
Necip: Hayır..
Latif: Fabrika Atatürk’ün emriyle kuruldu. 2. Dünya Savaşı’na kadar 112 tane değişik uçak imal edildi orada.. Sonra fabrika kendini geliştirmeye başladı tabi, savaş sırasında da kimse bize uçak, eğitim uçağı vermediği için orada 185 tane eğitim uçağı yapıldı.
Necip: 185 tane?
Latif: Evet. Bunları yaptık biz. 1955 yılında, Hollandalılar bize 30 tane uçak siparişi verdi; ama dönemin işletmeler bakanı o siparişleri kabul ettirmedi. Hollandalılar da uçakları İngilizlere yaptırdı. Birkaç yıl sonra da fabrikayı tamamen kapatıp traktör fabrikasına dönüştürdüler. Gündüz ile orada yetiştik biz; çok acı çektik. Çok….
Necip: Ben, anlayamadım; neden kapattılar?
Latif: Biz kim, uçak yapmak kimmiş?
Necip: Eh yapmışsınız işte; başarmışsınız?
Latif: Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz evlat!

 

*Devrim projesi kapsamında toplam 4 otomobil ve 10 motor yapıldı. Buna rağmen proje iptal edildi ve otomobiller hurdaya çıkarıldı. Tek kalan ‘Devrim’ bugün Türkiye’nin ilk yerli otomobili olarak hala yürüyor.

Devrim Arabaları, Tolga Örnek

YORUMUNUZU BIRAKIN

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.