Güneş, her gün yeniden doğar. Şüphesiz her doğuş, yeni bir varoluştur. Öyle ki yaşadığımız zamanda bu var olma ve var kalabilme meselesi birçok değişkeni ve tanımlanmaya muhtaç parametreyi beraberinde getiriyor. Her doğuş bizler için bir rutinden ibaret. İnsanlar okullarda, işyerlerinde, sanayi merkezlerinde, büyük şehirlerde akıl almaz bir koşuşturmacının içerisinde. Soru sormuyor, eylemlerimizde nedensellik aramıyoruz. Bir ‘’akışın’’ içerisinde birkaç puntoluk bir yerdeyiz. Değişimi talep ederken bile var olan statükonun kalıpları çerçevesinde arzularımızı ifade edebiliyoruz. Akış içerisindeki o puntoların yeri, anlamları ve o puntolardan meydana gelen ‘’anlam bütünlükleri’’ değişiyor. Değişim bizimle ya da bizsiz olacak. Biz o ‘’değişimin’’ içerisindeyiz fakat bu değişim ile sağlıklı bir iletişimimiz veya onu yönlendirici bir irademiz var mı? Endüstri 4.0 ya da Dördüncü Sanayi Devrimi olarak ifade edilen büyük teknolojik, ekonomik, sosyo-politik değişim dalgasından bahsediyorum.
‘’Tarih boyunca devrim kelimesi ani ve radikal değişim dalgaları ile anılmıştır. Yeni teknolojiler ve dünyayı yeniden algılama biçimleri ekonomik sistemlerde ve sosyal yapılarda derin bir değişimi tutuşturduğunda her seferinde devrimler gerçekleşmiştir.’’ Prof. Klaus Schwap (Dünya Ekonomik Forumu -WEF Kurucusu, Başkanı)
Bu devrimi, çok daha yaygın mobil internet, ucuzlayan gelişmiş sensör teknolojileri ve yapay zeka (YZ) ile makine öğrenmesi temsil ediyor. Demiryolları ve buhar teknolojisi (1.0), seri üretim ve montaj hattı (2.0) , kişisel bilgisayarlar ve internet (3.0) ile üçüncü evrimini tamamlayan bu sinerji şimdi çok kritik bir dönemeçte. Kültür ve endüstri ilişkisini, teknolojinin hayatımızdaki anlamını Popüler Kültürün Kıskacındaki Bizler ‘de ele almaya çalışmıştım. Değişim o beyaz sayfanın içerisindeki tüm puntoları etkileyecek. O sayfanın içerisinde ulus devlet var, gelenekler, kültür var. Yüzyıllardır insan tecrübesinin ve iradesinin yarattığı toplum sözleşmesi ve hukuk normları var. Farklı dilleri, kültürleri, gelenekleri, ideolojileri ve insanları birbirinden ayıran ‘’sınırlar’’ var. O sayfanın içerisinde savaş var, gözyaşı var, açlık var. Yine o sayfada Apple var, Google var; insansız hava araçları (dronelar), 3D yazıcılar, robotlar, Bitcoin, sürücüsüz otomobiller var.
Endüstri 1.0’ın simgesi olan iplik makinesinin Avrupa dışında yayılması neredeyse 120 yıl almıştı. Buna karşılık internet on yıldan daha kısa bir süreç içerisinde tüm dünyaya yayıldı. Şimdi internetsiz bir dünya fikri tahayyül bile edilemez bir ütopyayı anımsatmakta. Suriye’li Lina’nın sesini savaşın o korkunç vahşetinde yükseltebilen de, terör örgütlerinin binlerce insanı internet üzerinden mobilize etmesi de, 10 yaşındaki çocuğun bir elektronik cihazı yetişkinlerden daha efektif kullanabilmesi de oldukça yeni trendler. (Digital Inclusion: Necessary or Preference?)
1990 yılının önemli sanayi merkezlerinden Detroit ile günümüzün Silikon Vadisinin karşılaştırmalı okumasını yapmaya çalışalım. Detroit’in en büyük üç şirketinin birleşik piyasa değeri 36 milyar $ iken Apple’ın, Google’ın, Twitter’ın memleketi Silikon Vadisindeki en büyük üç şirketin 1.09 trilyon $’lık bir zenginliği paylaştığını ifade etmeliyiz. 1990’larda (üç şirket özelinde) Detroit’in zenginliğini 1.2 milyon kişi emeğiyle inşa ederken; şimdilerde Silikon Vadisi bu zenginliği 137.000 geliştirici ile yaratıyor. Birim zenginliğin oluşturulmasında on yada on beş yıl öncesine oranla daha az işçi ile mesafe alınabilmesinde dijital şirketlerin sıfıra yakın marjinal maliyetlere sahip olması önemli rol oynuyor. Bu şirketler ‘’rutinleşen’’ hayat akışımız içerisinde sandığımızdan daha fazla bizim hakkımızda bilgi sahibiler ve bilgileri analiz ederek tüm hayat mecralarımızda bizimle beraber nefes alıp verir hale geliyorlar. (Data Selfie : Facebook’un kişisel veri analizi) Bilgiye sahip olanlar günümüz dünyasının trendlerini de belirliyorlar.
PTT drone’larla kargo teslimatı yapacak
Dördüncü Sanayi Devrimini Prof. Schwab 3 ana başlıkta inceliyor:
Mega Trendler
- Fiziksel: Özerk taşıtlar, 3D yazıcılar, robotik teknolojiler
- Biyolojik: Gen dizilemedeki gelişmeler; domuz genomu insanlara nakledilebilecek organlar yetiştirmek amacıyla değiştirilmeye başlandı. Giderek basılı karaciğer hücre tabakaları kullanılarak insanlara nakledilebilecek organlar üretilecek.
- Dijital: Blockchain & Bitcoin geliştirmeleri
Çelikten 200 kere daha güçlü, insan saçından bir milyon kere daha ince ve verimli bir ısı ve elektrik iletkeni olan grafen (nano teknoloji), hiç aracı olmamasına rağmen dünyanın en büyük taksi platformu UBER, hiç evi olmamasına rağmen en büyük mesken kiralama platformu AIRBNB artık yeni çağın büyük ve inovatif sembollerinden… WEF’in (World Economic Forum) enformasyon & iletişim sektöründen 800 üst yönetici ve uzmanın katılımı ile gerçekleştirdiği araştırmasına göre 2025 yılına kadar gerçekleşmesi beklenen dönüm noktalarından bazıları şunlardır:
- İnsanların yüzde 10’unun internete bağlanabilen elbiseler giymesi : %91,2
- Amerika’daki ilk robot eczacı : %86,5
- 3D yazıcıların ilk otomobili üretmesi: %84,1
- Amerika’da yollardaki bütün otomobillerin yüzde 10’unun sürücüsüz olması: %78,2
- Bir şirket yönetim kurulunda ilk Yapay Zekânın yer alması: %45,2
Bütün bu akıl almaz keşiflerin özel çıkarlara ve bunlar mutlak surette kamunun genel çıkarları olmayacaktır, hizmet edecek şekilde manipüle edilebileceği ihtimalini hiç unutmamalıyız diyor, Klaus. Bu teknolojik rüzgar bir çok ‘’sarsılmazı’’ sarsabilecek, düzeni alt üst edebilecek riskleri de içinde barındırıyor. ABD’de tarım çalışanları 19.yüzyılın başlarında işgücünün %90’ını oluşturuyordu ama bugün bu oran %2’nin altına düşmüştür. Bu rüzgârın iyi yönetilememesi sonucunda yığınsal teknolojik işsizlik artan ölçüde sosyo-politik bir mahşeri bizlere yaşatabilir. Sosyal huzursuzluk, yığınsal göçler ve şiddet eylemleri büyük riskleri ortaya çıkarabilir.
Yeni bir dünya kuruluyor, biz o dünyada var olabilecek miyiz? Yeni tanımlar yapılıyor, yeni normlar ortaya çıkıyor; değişimin içerisindeyiz. Peki değişimi yönlendirebilecek miyiz?