Analist Dergisi’nden notlar
MEHMET YEĞİN – ANALİST DERGİSİ HAZİRAN 2015
ABD-Suudi Arabistan ittifakının sonu mu?
Suudi Arabistan ve ABD arasındaki ittifak bugüne kadar petrol akışının devamlılığı, ortak düşmana karşı birlikte politika geliştirme ve bölgesel istikrar konusunda işbirliği üzerine kurgulandı ve yürütüldü. Ancak bugüne gelindiğinde ittifakın üzerine kurulduğu ortak çıkarların bir kısmının tamamen ortadan kalktığı, bir kısmının ise büyük oranda önemini yitirdiği görülüyor.
- Barack Obama’nın Milli Güvenlik Danışmanı Tom Donilon’un öncülüğünü yaptığı enerji konusunda yerel kaynaklara öncelik verme yaklaşımı, ABD’nin diğer enerji tedarikçisi ülkelerle birlikte Suudi Arabistan’a da bu konuda bağımlılığını azalttı.
- ABD’nin Soğuk Savaş esnasında Sovyet yayılmacılığına karşı bölgede birlikte hareket ettiğini ülkelerden biri Suudi Arabistan’dı. İran Devrimi sonrasında bu tabloya İran’da eklendi. Bugün Soğuk Savaş’ın bitimiyle Sovyet tehlikesinin ortadan kalkması gibi ABD ve İran arasındaki nükleer müzakerelerin bu ortak düşmanın da artık denklemden çıkma yolunda ilerlediği görülüyor.
Obama Mayıs ayı ortasında yapılan Camp David Zirvesi sonrasında Körfez Ülkelerinin ‘dışarıdan gelen bir saldırı’ karşısında yalnız bırakılmayacaklarını açıkladı. Ancak Körfez İşbirliği Konseyi’nin beklentilerine yanıt vermeyerek savunma paktı anlaşmasını imzalamayan Amerikan yönetimi görüşmenin ‘’İran’a karşı olmadığını ve İran’ı marjinalize etme gibi bir amaç gütmediğini’’ savundu.
ABD, Riyad’ı tamamen dışlamadığı gibi kendisine göre makul bir seviyede destek vermeyi de kabul ediyor.
ABD ve Suudi Arabistan / İran denklemine binaen:
‘’ABD, artık terazinin kefesinde ağırlık yapan bir aktör olmak istemiyor. Gerektiği zaman terazinin her iki tarafına da dengeleyici dokunuşlar yapabileceği bir konumda bulunmak, yani denklemin dışında kalmak istiyor.’’
ABD’nin bu yaklaşımına karşılık Suudi Arabistan’ın ABD’ye karşı kaldıraç olarak kullanabileceği araçlar sınırlı olarak görünüyor. Riyad yönetiminin kullanacağı araçlardan biri başka ülkelerle yakınlaşmak olabilir. Riyad yönetiminin hâlihazırda İran ile yakın ilişkilere sahip Rusya ile alabileceği mesafe sınırlı. Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande K.i.K’nde onur konuğu olarak ağırlanırken müttefiklerini korumak için askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceklerini dile getirdi. Diğer taraftan Kral Salman Camp David zirvesine katılmayarak Obama’ya sembolik bir tepki verdi.
Rusya ile ilişki ancak İran’a verdiği desteği sınırlayabilir. Sembolik sinyallerinse Fransızlara milyar dolarlık anlaşmalar getirmenin ötesinde Körfez’de ne gibi sonuçlar doğuracağı belirsiz. Buna karşılık ABD’nin Riyad’a karşı ciddi kaldıraçları bulunuyor. Örneğin, Amerikan silahlarıyla donatılmış Suud askeri gücü, bakım ve yedek parça arzının durması durumunda zafiyete uğrayabilir.
ÖZDEM SANBERK – ANALİST DERGİSİ HAZİRAN 2015
Ortadoğu’da dengeler yeniden mi değişiyor?
‘’Ortadoğu için uzun vadeli tahmini sadece çılgınlar yapar.’’ Graham Fuller
Ortadoğu’da dengeler aslında hiçbir zaman sabit olmadı. On yıllardan beri ittifaklar ve koalisyonlar hemen her gün kuruluyor, her gün bozuluyor, sonra tekrar kuruluyor. Monarşik, ideolojik, despotik yönetimler birbiriyle ve aynı zamanda kendi halklarıyla sürekli bir mücadele içinde. Bu mücadelenin ızdıraplarını ise mazlum ve mahrum halk kitleleri çekiyor.
Suudi Arabistan özellikle İran’ın nükleer konuda Batı dünyası ile vardığı ön mutabakattan sonra bu ülkenin dünyada ve Ortadoğu’da artan nüfuzunu sınırlamak için ilk başta Yemen ve Suriye kapsamında proaktif bir politika izlemeye başladı. Yeni Dışişleri Bakanı Zübeyir, bölgede Mısır ve Türkiye dâhil, Sünni ağırlıklı nüfusa sahip ülkelerle ilişkilerini sıkılaştırdı. Kral Salman, Yemen’de ayaklanan Şii Husilere karşı hava harekâtı gerçekleştirirken, aynı zamanda Müslüman Kardeşlere karşı daha ılımlı bir tavır sergilemeyi yeğledi.
Körfez’de ve Yemen’de yaşanan bu gelişmelere paralel olarak, Suriye ve Irak dinamiklerinde de hareketlilik meydana geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Kral Salman’ın görevine başlamasından hemen sonra Riyad’a gitti ve yeni Kral’ın, İran’a karşı bölgede Sünni bloğu kurma yolundaki politikalarını reddetmeyen bir tutum sergiledi. Özellikle Suudi Arabistan’ın Yemen’de İran destekli Husilere karşı giriştiği hava harekâtına siyasi destek verdi. Erdoğan ayrıca İran’ı, bölgede yayılmacı politikaları dolayısıyla kamuoyu önünde eleştirdi. İran’da bilhassa meclis çevreleri tepkisiz kalmadı. Cumhurbaşkanı buna rağmen Tahran’da önemli bir ziyaret gerçekleştirdi.
TARIK OĞUZLU – ANALİST DERGİSİ HAZİRAN 2015
Değişen dengeler, Türkiye ve Batı
Türkiye’nin Batılılaşma serüveni özünde iki paralele süreci barındırıyor. İlk olarak Türkiye Batılı uluslar arası örgütlere üye olup Batılı aktörlerin stratejik çıkarlarıyla uyumlu bir dış politika takip ederek Batılı kimliğini vurgulamaya çalıştı. İkinci olarak da ülke içinde Batılı değer ve normların ruhuna uygun bir dönüşüm yaşayarak Batılı olmaya çalıştı. Dışsal Batılılaşma her zaman için daha kolay ve zahmetsiz olurken içsel Batılılaşma özünde ciddi kimlik tartışmaları barındırdığından zaman zaman sekteye uğrayabildi.
Yumurtaların hepsini Batı sepetine koymak yerine gelişmekte olan birçok orta ölçekli ülke gibi Türkiye de Batılı kurumlar ve aktörler kadar Batılı olmayan güçler ve örgütleri de dış politika öncelikleri arasına almaya başladı.