
Popüler Kültürün Kıskacındaki Bizler
Kültürü, bir milletin inanç, fikir, sanat, âdet ve geleneklerinin, maddî ve mânevî değerlerinin bütünü olarak tanımlayabiliriz. Peki, popüler kültür diye adlandırılan olgu, bu tanımın neresine tekabül etmektedir? Latince halk anlamına gelen ‘populus’ kelimesinden türeyen ‘popüler’; gerçekten de halktan olan, halkın oluşturduğu, şekillendirdiği ve yönlendirdiği bir gerçeklik midir? Yoksa kapitalist pazar mekanizmalarının bir parçası olarak mı kurgulanmıştır?
Şüphesiz günümüzde gelişen teknolojik imkânlar, uzakları yakın etti. Okyanusların kat edilmesi en fazla saatleri alıyor. Aralarında kilometrelerce yol olan, sınırlar ile tanzim edilmiş halklar tarihte hiç olmadığı kadar etkileşim içerisine giriyorlar. Yeryüzündeki herhangi bir alanda gerçekleşen olay birden küresel bir sorun olarak dünya gündemini işgal eder hale gelebiliyor.

Haberlerde yeni versiyonu satışa sunulan bir cep telefonu markasınının binası önünde günler öncesinden sokakları dolduran, hatta çadır dahi kurarak o ürüne ilk sahip olanlardan biri olmak için mücadele veren insanları izliyoruz. Uğruna günlerce sokaklarda beklenilen, bir teknolojik aygıt… Dizilerde oyuncuların taktığı bir takı yahut bir saat; aniden bahse konu olan ürünlerin satışlarını zirvelere taşıyabiliyor.
Bir reklam filmi, aslında diğerinden hiçbir farkı olmayan bir markayı zihinlerimizde ‘tartışmasız en iyi markadır’ mottosuna büründürebiliyor. Bize hep en iyisi, en kalitelisi, en dayanıklısı olarak sunulan şeyler aslında oluşturulan algılardan ibarettir.
Önce ihtiyaçlar kurgulanıyor. Sonra size verecekleri sihirli ürün ile bir statü vaat ediliyor. Yanlış ihtiyaçlar, sonsuz arzular, manipüle edilmiş tercihler ile bireyler eleştirel düşünemiyor, bağımsız karar alma yetisinden uzaklaşlaştırılıyor. Kitlelerin, eğlence, yarışma, magazin programları ve yahut dizi, filmler aracılığıyla sunulan kurmaca hayatlarla yaşam arasında ilinti kurması sağlanıyor. Bu, kesilip, biçilmiş, ambalajlanmış ve gayet iyi süslenmiş bir paket olarak pazarlanıyor.
Popüler kültür, etimolojik hikâyesi bağlamında halktan türemiş olsa da halkın dışında yer alanlar tarafından, halk için üretilmiştir. Alman toplumbilimci Adorno bu durumu şöyle açıklar: ‘Kültür endüstrisi kitle tarafından değil sermaye ve iktidar sahipleri tarafından oluşturulmuştur.’ Öyleyse tümden kitlesel ve ticari bir hâl alan durumla karşı karşıyayız. Bireyin bir özne olarak konumlandırıldığı bir senaryodan çok, etki edilmesi ve manipüle edilerek yönlendirilmesi gereken bir nesne haline getirildiğini gözlemliyoruz.
‘Kimse kaçamasın diye herkes için bir şeyler öngörülmüştür, farklar tasfiye edilip birbirine uydurulmuş ve çekici kılınmıştır. Halka düşen görev, kendi tipi için üretilen ürünleri tüketmektir. Birer istatistik malzemesi olarak tüketiciler, gelir gruplarına göre ayrılarak kategorizasyona tabi tutulmuştur.’ Horkheimer
Sistem kendi çıkarını her hal ve kârda maksimize etmek için çabalar. Eğer sistemin ve pazarın çıkarına ise moda, eğlence gibi alanlarda kolektifliği destekler; çıkarlarıyla örtüşmüyorsa örneğin grevler ve işsizlik gibi durumlarda bireysellikten dem vurur.
Peki, bizler fert fert ve dahası mensubu olduğumuz toplum ile birlikte; popüler kültürün dayatmaları karşısında nasıl konumlanıyoruz? Gerçekten de bu akım karşısında bir ‘’biz’’den bahsetmek mümkün mü?
Zamanın ve koşulların değişmesi beraberinde yeni bir sosyolojiyi de getiriyor. Toplumda yeni kabuller ve kurallar oluşuyor. Belki kültürel kodların çerçevesinde değerlendirilemeyecek kadar yeni ve bir o kadar konjonktürel, fakat dikkate değer bir durum ile karşı karşıyayız.
Şüphesiz toplumumuz popüler kültür trendini yakalamakta epey başarılı olmuş gözüküyor. Artık bu trendi yönlendirdiğini ve yeni bir biçem ortaya koyduğunu bile söyleyebiliriz.
Şeyma Kaya’nın ‘Sanal Mahallenin Ahalisi’ isimli makalesinden ironik bir ifadeyi sizinle paylaşmak istiyorum, zira sosyal medyanın mahalleye izdüşümü açısından çok değerli:
‘Bir Facebook teyzesinin, kanlı yaşlar akan gözler ve dikenli güllerle dolu resimli şiir paylaşımları rastgele değildir. Arife’ye laf sokulmuş, Necla’ya had bildirilmiştir. Çünkü giden gitmiştir, gittiği gün bitmiştir; ben gideni değil giden beni kaybetmiştir.’
***
Artık bir evde iki yahut üç kuşak birlikte yaşıyor. Yaş farkları minimal derecede olmasına rağmen kardeşler bile iletişimde zorluk yaşayabiliyorlar. Dünya genelinde genç kuşaklar X, Y, Z olarak tanımlanmaya başladı. X kuşağı üniversite çağlarını atlamış, kariyer merdivenlerini tırmanmaya çalışan, hayat tecrübesi edinmiş bir nebze yaşlı gençleri temsil ederken; Y ve Z nesli özellikle hayata girmiş teknoloji ve artan küreselleşme olgusuyla yüzleşmiş olmaktan ötürü bir hayli yenilikçi ve anlaşılması kuşak dışındakiler tarafından zor olan bir jenerasyon…
Tabiatıyla ateşle irtibat çağlarından gelmemiş olsalar da evlerine telefon bağlatmak için ciddi uğraşlar vermiş, siyah-beyaz televizyonlar ile büyümüş büyükler; teknolojinin inanılmaz hızına adapte olmakta zorlanıyorlar; çocukları ve bahse konu Y-Z kuşakları ile iletişmekte hayli sıkıntılar yaşadıkları bir gerçek. Yeni ekole adapte olmaya çalışan büyükler ile ekolün yönlendirici olacak derecede ona hakim ve bir nebzede içeriden bir aktör olan Y-Z kuşağının yekünü olan toplumun; bu süreçte kültürel kodlarla teması her geçen gün zayıflıyor. Sanırım yeni nesiller, gelecekte aileleri, büyükleri ve onların kültürleri, geçmişleri hakkında bir şeyler öğrenmek isteseler ‘google’layacaklar fakat ‘aradığınız kriterlere uygun sonuç bulunamadı’ uyarısıyla yüzleşmek durumunda kalacaklar.
Aslında kültürden kopuş, tek tipleşmek anlamına geliyor. Süleyman Seyfi Öğün’ün dediği gibi kültür, bir yeniden üretim meselesidir. Farklılıklardan, renkliliklerden, değerlerden, tarihten beslenir. Sürekli devinim halindedir. İçselleşir, ardından toplumsallaşır. Maalesef insanların yeni fikirlere, düşüncelere, öğrenmeye açık olduğu en verimli çağları olan gençlik yıllarında beş şıklı bir sınava tabi tutularak kalıp düşüncelere sevk edilmesi üreticilikten yoksun, derinlikten uzak bir zihin dünyasının oluşmasıyla sonuçlanmaktadır. Eğitim sistemimiz, gençliğin kapasitesini sınırlandırarak kültürel derinlik kazanmasını, eleştirel bakış açısına sahip olmasını engelleyen bir yapıdadır. Milletlerin gelecekleri olan gençlerin, kültürel kodlarına hakimiyeti edebiyatçılarının eser isimlerini ezberleyerek değil onların tasvir ettiği dönemi ve kültürel motifleri anlamlandırmaktan geçmektedir. Üzülerek belirtmek isterim ki, popüler kültürün hakim olduğu bu çağda insanlar; ellerindeki cihazların ve hinterlandı içerisindeki ağların sürekli bilgi girişi olan ve doğruluğu/yanlışlığı ya da rasyonelliği/irrasyonelliği tespit edilemeyecek kadar hızlı sürede yenilenen platformda, bilgi karmaşası içerisinde kaybolmaktadırlar.