
Platon, Şölen (Symposion) diyaloğunda Sokrates’i anlatırken şöyle der:
…
Perikles’i dinledim, başka büyük hatipleri dinledim ama hiç biri beni böyle hallere düşürmedi, hiçbiri içimi öylesine allak bullak etmedi.[1]
…
Allak bullak olmak… Şüphesiz kolay bir şey değil. Panta rei![2] Zamanın bu denli hızlı aktığı bir çağda varoluşsal düşünceler etrafında ‘’allak bullak’’ olmak daha da çetrefilli olsa gerek.
Sokrates deyince varlık sahibi olmak ile beraber tercih edilmiş bir yoksulluğu yaşayan bir profilden bahsediyoruz. Sokrates bir çileci. Azla yetinmeyi bilen, zorunlu gereksinimlerini en alt sınırda tutmayı başaran bir hayatın aktörü, bugünün deyişiyle bir minimalist![3] Belki de mutluluğu ‘’az’’ da buldu o hep öğütlediği mutluluğu…
İyi, kötü, adil, adaletsiz, zayıf, güçlü, zalim, naif, şefkatli, gaddar, cimri, cömert, akıllı, aptal. Tüm bu nitelendirmelerin merkezi insandır. Bilen kimdir? Bilmeyen kimdir? Bildiğini sanan kimdir? Bilmediğini bilen kimdir? Ölçü, insandır.
Ölçek değiştiği anda, daha önce doğru görünen yanlış, iyi görünen kötü, adil görünenin adaletsiz olduğu ortaya çıkabilir.
Her tikel doğruluğa veya iyilik sıfatına karakterini veren tümel nedir? Bu bilgi olmadan şüphesiz iyilik veya doğru davranışın kökenini ifade etmemiz mümkün değildir. Burada Sokrates’in en etkileyici saptamalarından biriyle karşı karşıya geliyoruz:
Kimse bile bile yanlış yapmaz. Yanlışlık bilgisizlikten kaynaklanır. İnsanlar doğru olduklarını sanarak öyle davranırlar. Neyin doğru olduğunu bilen kişi, bile bile yanlış yapmaz. Bilgi, doğruyu da beraberinde getirir. Öyleyse yanlış ya da kötülük bilgisizliğin ürünüdür.
Burada doğru davranış ile erdemlilik örtüştürülmekte, bilginin konusunu erdem mülahazası oluşturmaktadır. Peki, insanın erdemi nedir? Bir savaşçıdan bahsediliyorsa ondan beklenen temel şey savaşmasıdır, sırtını dönüp kaçmaması, esir olmamak için çabalaması, savaşı kazanmak için olağan gücüyle mücadele etmesidir. Böylelikle cesaret erdemi ile savaşçıyı bütünleştirebiliyoruz. Sokrates, insanın ereğinin [4] mutluluk olduğunu ifade ediyor. Bu mutluluk değişkenlere bağlı bir şeyden öte, bir ölçüsü olan tümel bir ideadır.
Delphoi Tapınağının[5] girişinde yazılı olan bir söz: ‘’Kendini bil! ’’
Yunus Emre’nin ifadesiyle, ‘’İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir.’’ (Doğudan Batıya dinsel ya da dinsel olmayan tüm bilgelik biçimlerinin ele aldığı bir tema: Ben idraki) Uçsuz bucaksız platolar, dipsiz kuyular ve soruların çevresindeki idealar… Belirli kalıpların (popüler kültür)[6], belirli düşünce tarzlarının, sistemleştirilmiş-şıklaştırılmış bir düşünce sisteminin[7] (insanların maruz bırakıldığı) hâkim olduğu bir ekosistemde üstünde tartışılmaya vakit bulunamayan cinste sorular…
Var olanlar karşıtlıkları ile anlaşılırlar, bir mutsuzluktan bahsediyor isek bizim için anlamlı olan mutluluğu tanımlamamız gerekiyor. Sokrates gibi birçokları mutluluğun toplumsal, polise endeksli olan bir hal olduğunu belirtiyor. Sokrates yasalara [8] itaatin, yurttaşın vazifesi olduğunun altını çiziyor. Çünkü yurttaşın varoluşu polis kaynaklı olarak tanımlanıyor. Sokrates’in sürgüne gitmek yerine (tutulduğu hapishaneden çok rahat kaçabilirdi, dostları kaçış planları hazırlamış; polisin de bunu görmezden geleceği varsayılmıştı) ölümü tercih etmesinin altında yatan temel olguda, yasalara yüklediği anlamdan başka bir şey değildi. (Neyle suçlanmıştı?[9])
Kuşkusuz mutluluk insanın kendisinin önünde duran bir amaçtır ve mutlu olacak olan da yine insanın kendisidir.
Kapak fotoğrafı: The Death of Socrates, by Jacques-Louis David, 1797. (The Metropolitan Museum of Art)
BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağınca hazırlanan Dünya Mutluluk İndeksi raporuna göre Finlandiya dünyanın en mutlu ülkesi olurken (Norveç, Danimarka, İzlanda, İsviçre takip ediyor) Türkiye 74.sırada yer aldı.
Raporun ilgili kısmına linkten ulaşabilirsiniz. (Raporun tümü için bu linki kullanabilirsiniz.)
Trier – 16.12.2018
Dipnotlar:
[1] Platon – Şölen / Sokrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler , Mehmet Ali Ağaoğulları
[2] Her şey akar! Heraklitos
[3] ‘’Yaz kış aynı elbise ile dolaşan, fiziksel olarak çirkin ama son derece dayanıklı, maddi hazları reddetmeyen ama onların tuzağı olmayan; içki içmeyen ama gerektiğinde küp gibi içen ve asla sarhoş olmayan bir figürdür Sokrates.’’ Mehmet Ali Ağaoğulları
[4] gerçekleştirilmek üzere tasarlanan, ardından koşulan, ulaşılmak, erişilmek istenilen şey.
[5] Antik çağlarda Yunan halkları için önemli bir dinî merkezdi. Tarih öncesi devirlere kadar eskilere dayandırılan varsayımlarda Yunan tanrıları Apollo ve Athena´ya ibadet edilen bir alandı.
[6] Popüler Kültürün Kıskacındaki Bizler Link
[7] 5 şıklı bir düşünce sistemi ve kek kalıbı metaforu: Türkiye’deki sınav sistemine eleştirilerim Youtube
[8] ‘’Çünkü kim sevebilir bir şehri, yasalarını sevmezse?’’ Sokrates
[9] Devletin inandığı tanrılara inanmamak ve gençlerin ahlakını bozmak suçlarından