Hollanda İstanbul Başkonsolosu Robert Schuddeboom ile Özel Röportaj
Robert Bey Amsterdamlısınız, şu anda İstanbul’da yaşıyorsunuz. Amsterdam’ı özlüyor musunuz?
Hem evet, hem hayır. Gerçekten İstanbul’da olmaktan mutluyum. Tabii ki Amsterdam güzel bir şehir tıpkı İstanbul gibi. Amsterdam yekpare bir şehir. Bir saat içinde merkez istasyondan eski şehrin dışına yürüyebilirsiniz. Bisiklete binebilirsiniz; böylelikle şehrin merkezindeki her noktaya yirmi dakikada ulaşabilirsiniz. Şimdi bu İstanbul’da farklı; tehlikeli ve zor olabileceği için bisiklete binemeyebilirsiniz. İstanbul çok çok büyük bir şehir, neredeyse Hollanda’nın %15’i kadar.
Amsterdam bu konuda daha kolay bir şehir, her şey birbirine yakın; müzeler, barlar, kanallar, sokaklar… İstanbul’da bir yerden bir yere gitmek kolaylıkla bir ya da iki saatinizi alabilir. Burada Maltepe, Büyükçekmece var. Kısacası, İstanbul çok büyük bir şehir…
Bir başkonsolos olarak, İstanbul’da görev yaparken nasıl hissediyorsunuz?
Bu şehri, ülkeyi ve insanlarını seviyorum fakat burada çalışmak her zaman kolay olmuyor. Bu en çok da şehrin büyüklüğüyle alakalı. Ben iletişim ağlarının bir parçası olmayı çok yararlı buluyorum. İlişkiler her zaman önemlidir, özellikle de İstanbul’da. Türkiye’de önemli önderler olarak işadamlarını önemsiyor ve onlara odaklanıyorum. Şuanki durum çok da kolay değil. Burada politikacılar ve gazetecilerle diğer ülkelerde olduğundan daha az çalışıyorum. Daha çok işadamlarına, akademisyenlere ve sivil toplum temsilcilerine odaklanıyorum.
Sizin bir röportajınızda okumuştum; pide & gözleme ve Türk kahvaltısını çok seviyormuşsunuz, öyle mi?
Kesinlikle öyle, pideyi çok seviyorum. Gözleme, balık ve Türk kahvaltısı çok iyiler. Bence yemek Türkiye’nin en iyi şeyleri arasında. Türk mutfağı çok zengin ve birçok seçenek sunuyor. Ben çok et yiyen birisi olmasam da, balığı ve tavuk şişi seviyorum. Türk yemekleri genellikle taze ve organikler.
Hagelslag’ı özlüyor musunuz?
Hiç özlemiyorum, çocuklarım çok severler ama ben sevmiyorum. Doğrusu sağlıksız ve genelde ucuz şekerden yapıyorlar, benim için iyi bir lezzet değil.
Türkiye’ye ilk kez otuz yıl önce gelmişsiniz. İlk görev yeriniz Bağdat’a giderken Türkiye’de bulunuyorsunuz. Türkiye’ye ilk geldiğiniz zamandan bu yana, Türkiye hakkında aklınızdaki şeylerde neler değişti?
Arabayla gitmiştim. Üç akşam İstanbul’da kaldım sonra dört akşam Alanya’da konakladım. Sonrasında Adana, Musul ve Bağdat’a ulaşmıştım. Hatırladığım kadarıyla Amsterdam ile İstanbul arası uzaklık ile İstanbul ile Musul arası uzaklık neredeyse aynıydı. Galata Köprüsü ve balıkçılar değişmeyen bir tablo. Sultanahmet hala aynı. Bence değişmeyen şey Türk insanının misafirperverliği. Arabayla seyahat ederken mola verdiğimizde, insanlar bizim için çay ve kurabiyeler getirmişti. Misafirperverlik hala burada, değişmedi.
Peki, otuz yılda ne değişti? Türkiye daha modern bir ülke, ekonomisi ve kurumlarıyla daha modernleşmiş ve demokratikleşmiş bir ülke. Seksenler hiç kolay dönemler değildi.
Fakat Türkiye gelişti. Türkiye’nin, özellikle de ülkenin batı bölgelerinin dünya ile irtibatı güçlendi. Ülkeler kolay değişmezler. Esas olarak Türkiye; güzel ve arkadaş canlısı bir ülke, duygusal ve misafirperver insanların olduğu bir ülke olarak kalmaya devam ediyor. Evet, büyük bir ülke, Hollanda’nın 20 katı kadar.
Türkiye’nin birçok şehrini gezdim, Kars, Trabzon, İzmir, Mersin gibi. Kapadokya ve Pamukkale’yi çok seviyorum, ailemle birlikte orada konakladık. Güney sahilleri, özellikle de Olympos ile Fethiye arası gerçekten en güzel yerlerden bir tanesi.
Bir önceki görev yeriniz Hong Kong idi şimdi İstanbul’dasınız. Buradaki çalışma amacınız ekonomik diplomasiyi geliştirmek, bizimle ekonomik diplomasi konusundaki tecrübelerinizi paylaşabilir misiniz?
Makro trendleri anlamak durumundasınız. Hollanda, Türkiye’ye ne sunabilir? Türkiye, Hollanda’ya ne sunabilir? Hollanda, Türkiye ile birlikte neler yapabilir? Bizim ekonomik işlerimizde Hollanda’daki iktisadi organizasyonların birbirleri ile uyumlu çalışması önemli. Şanslıyız ki öyle; biz de bu ağın bir parçasıyız. Diğer bir yandan Türkiye’de biz DEİK, Hollanda İş Derneği (DBA), İTO, TÜSİAD, MÜSİAD ve diğerleri ile yakın çalışıyoruz. Uluslar arası dünya deyince aynı zamanda birbiriyle irtibatlı bir dünyadan bahsediyoruz.
Türkiye’nin uluslararası imajı şu sıralar olumlu değil fakat biz bunların üstesinden gelebiliriz, Türkiye önemli bir ülke. Bizim ortak birçok çıkarımız var ve zorlaşan ortama rağmen bunları önemsemeliyiz. Bu bizim an itibariyle zorlu görevimiz. Biz ilişkilerimizi geliştirmeye, kurumlar arası çalışmayı sürdürmeye devam ediyoruz. Her iki tarafta da senin gibi insanlara ihtiyaç var; Hollanda’da bulunmuş, bir süre eğitim görmüş iki ülkeyi bilen insanlar… Senin gibi birisi, Hollanda için bir tür Türkiye büyükelçisi gibi. Benim gibi birisi: Ben bir Hollandalı bir diplomatım, kendi ülkemi açıklayabilirim ayrıca ben Türkiye’yi, sıklıkla Hollanda’ya anlatıyorum.
Ekonomik Diplomasi Büyükelçisi olarak buradaki görevlerinizden biri ikili ticareti ve yatırımları geliştirmek; iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Öncelikle ekonomik diplomasi benim buradaki tek çalışma alanım değil. Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu gerçekten büyük bir konsolosluk departmanına sahip, yılda 50.000 vize veriyoruz. Türkler Hollanda’ya öğrenci olarak eğitim görmek için, seyahat etmek için gidiyorlar. Yine aynı zamanda Suriyeli mülteciler ile ilgili çalışıyoruz. Birçok sosyal proje gerçekleştiriyoruz, insan hakları projelerini Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne hazırlığının bir parçası olarak gerçekleştiriyoruz. İstanbul’da olan gelişmeler hakkında Ankara’daki büyükelçiliğimize politik veriler sunuyoruz.
Ekonomik geleceği sordunuz. Bence burada 3 temel nokta var. Bir tanesi kısa vadede bir çok belirtiler mevcut, muhtemelen bu yıl Türkiye’de ekonomik resesyon olacak. Görüldüğü üzere, liranın değer kaybı, birçok küçük işletmenin iflası, yabancı direkt yatırımların düşüşü, işsizliğin artışı; tüm bunları bir araya getirdiğinizde, ekonomik daralma olacağı açık, bir diğer deyişle ekonomi belli bir dönem büyümeyecek.
Türkiye’nin uzun dönemdeki en büyük zorlu görevi, ileri teknoloji ülkesi olmaktır. Bu bağlamda hukukun üstünlüğü, eğitim kadar önemli. Türkiye’nin bunu mümkün kılmak için çok çalıştığını biliyorum.
Ekonomik resesyondan geriye dönelim. Neyse ki Türkiye birçok sağlama mekanizmasına sahip, güçlü bir ülke, insanlar esnek ve genç. Aynı zamanda güçlü iş camiası var, güçlü bir ihracat sektörü var. Türk hükümeti halen kamu projeleri için ekstra para harcama ya da düşük gelir gruplarına sosyal transfer yapma kapasitesine sahip. Aşırı derecede mühim olan sektör, bankacılık sektörüdür. Bu sektör Türkiye’de güçlü. Avrupalı bankalar Basel koşullarına göre %8 karşılık tutmak durumunda iken, Türk bankaları %16 gibi güçlü bir oranda nakit teminat tutmakta.
Terörist saldırı sonrası çocuklarınızla İstiklal Caddesinde yürürken bir tweet attınız ve bu bizi gerçekten olumlu etkilemişti. Ne düşünmüştünüz, bizimle paylaşır mısınız?
Ben gerçekten sosyal medyanın gücü ve önemine inanıyorum. Diğerlerinin arasında siz, daha fazla insana diplomatlar ne yapıyor gösterebilirsiniz. Ben ayrıca Türk halkını, Hollanda ve üzerinde durduğumuz şeyler hakkında bilgilendirmekten hoşlanıyorum. Diplomat olmanın önemli noktalarından biri de Türk insanı ile irtibat kurmak; sosyal medya bunun için harika bir araç.
Pek çok şapkam var. Bir taraf da, ben Robert, bir baba ve bir eş ve diğer tarafta bir diplomatım, ülkemi temsil etmek için çalışıyorum. Belki yabancı olabilirim fakat aynı zamanda bu ülkenin bir parçasıyım. Benim Türkçem maalesef hala yeterince iyi değil. İnsanlar; benim seyahatlerim, İstanbul’daki uzun yürüyüşlerim, Twitter’daki tüm paylaşımlarından Türkiye sevgimi hissedebilir. Aynı zamanda zor zamanlarda, benim desteğimi… Doğrusu tweetlerimin böyle etkisi olacağını beklemiyordum, bu aynı zamanda zor durumu ve uluslar arası desteğe duyulan ihtiyacı da yansıtıyor.
Benim oğullarım Mart ayındaki terörist saldırı olduğunda buradaydılar, acıkmıştık ve bir şeyler yememiz gerekiyordu. Sonrasında alışverişe gittik ve ben Türk takipçilerimle bunu paylaşmak istedim. Terör saldırısına rağmen, İstiklal kamuya açıktı ve ben bir yabancı olarak bir baba olarak orada tekrar yürümenin mümkün olduğunu göstermek istedim, hem de çocuklarımla beraber. Türk insanına şunu göstermek istedim ‘’Hayat devam ediyor’’ bu çok önemli. Bizim, terörün hayatımızı dikte etmesine ve özgürlüklerimizi almasına izin vermememiz gerekiyor. Bunu asla yapmamalıyız. Bu tweeti çocuklarımın fotoğraflarıyla paylaştım: insanlar görsün, ben bir diplomatım ve korkmuyorum, güvendeyim ve yürüyebiliyorum. Bunları paylaşırken böyle bir etki beklemiyordum.
Avrupa’da aşırı sağ akımların yükseldiğini görüyoruz. Bu konulardaki yorumlarınız nelerdir?
Hollanda, küçük bir ülke olmasına rağmen, yüzyıllar boyunca güçlü bir oyuncu oldu: günümüzde dünyanın en zengin ülkelerinden biri, çocuklarımız dünyadaki en mutlu çocuklar (UNİCEF verilerine göre). Biz daima barışçıl uluslar arası ilişkilerin önemine inanırız. Biz dünyada anayasasında ‘’barışcıl ve yasal uluslar arası düzen için’’ yazan tek ülkeyiz. Bizim ihtiyaç duyan insanlara sınırları açmak gibi köklü bir geleneğimiz var. 15-16.yüzyıllarda Yahudilere, sonrasında Fransa’dan gelen Protestanlara, şimdilerde Suriye’den gelen birçoklarına. Türkiye’nin büyük iltifatları hak edecek bir şekilde 3 milyon mülteci kabul ettiğini biliyorum. Batı’da da payımıza düşeni yapıyoruz. Hollanda olarak aldıklarımız 10.000’leri aştı, daha fazlası aile birleşmeleri vasıtasıyla geliyor. Hollanda’da 100 milyon Euro, bölgede 100 milyon Euro ayrı ayrı harcadık. Göçle ilgili olarak tüm tartışmalara rağmen hala sıcak bir ülke olarak görülebiliriz. Başarılı entegrasyona ilişkin birçok örnek var. Örneğin, ikinci en büyük şehrimizin belediye başkanı Ahmed Aboutaleb’i ele alalım. Fas’ta doğdu ve şu anda Rotterdam belediye başkanı.
Benim kişisel görüşüme göre, tartışma Hıristiyanlar ve Müslümanlar üzerinde olmamalı, sadece değerler ve insan hakları üzerinde olmalı. Şu anda Hollanda’da nüfusun% 10’undan fazlası Müslüman.
Evet, doğru. Avrupa’da artan bir popülizm görüyoruz. Görünüşe göre, 1945’ten sonra aynı siyasal düzenin ardından, özellikle Batı dünyası, sonuçları ne olursa olsun farklı bir şey istiyor. Bu gelişmeden endişe duyuyorum. Tarihte her şeyin değiştiğini fark etmeliyiz; uzun vadede sabit bir sınır yoktur. Geçtiğimiz 1000 yılda Avrupa’nın sınırlarını gösteren Youtube videosuna bakın. Gördükten sonra, durumun ne kadar hızlı bir şekilde değişebileceğini anladığınızı göreceksiniz. Dolayısıyla ne istediğimiz konusunda dikkatli olmalıyız.
Brexit sonrası bu gelişmeyi attığınız bir tweette gözlerimizin önünde gerçekleşen bir devrim olarak tanımlamıştınız. Brexit hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ne yazık ki, gerçek ötesi ve sahte haberlerin büyük rol oynadığı bir zamanda yaşıyoruz. Bu ne olacağını tahmin etmeyi daha da zorlaştırıyor. Brexit’i ya da ABD başkanlık seçimlerinin sonucunu kim tahmin edebilirdi?
Tabii ki İngiltere güçlü bir ülke ve hayatta kalacak, çökmeyecek. Ancak AB’den ayrılmak, bu dünyada olduğu gibi karışıklığa neden oluyor; birlikte çalışmak zorunda olduğunuz çözüme kavuşturmanız gereken 1 milyon sorununuz var. AB ile ilgili durum şu ki AB olmasaydı bile yine de bir koordinasyon mekanizması icat edilmesi gerekecekti. Tek bir organizasyonda bunu yapmak, 28 ülke arasında ayrı ayrı müzakere etmekten çok daha etkilidir.
Başlangıçta AB’nin, barış için bir araç olarak 60 yılı aşan bir zaman önce Almanya ve Fransa arasında olabilecek bir savaşı önlemek için kurulduğunu asla unutmamalıyız. Ve bu çok iyi çalıştı. Daha sonra Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in eski diktatörlüklerinde demokrasileri güvende tutmaya da hizmet etti. Barış ve demokrasiyi koruyan AB’nin bu tarafı her zaman yeterince takdir edilmemektedir.
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri hakkında ne söylemek istersiniz?
Türkiye yüz yıllardır Avrupa’nın bir parçası olmuştur. Balkanlar, Osmanlı İmparatorluğunun merkez parçasıydı. Birçok durumda Türkiye, çözüm bulmak için Batı’ya baktı; bu önce Fransa idi sonra Almanya olmuştur. Ulu önder Atatürk göreve geldiğinde Batı modelini almıştır. Aynı şekilde daha yakın zamanda, AK Parti hükümetlerinin başında AB modeline güçlü bir odaklanma vardı. Avrupa ve Türkiye’nin bir birleri için arz ettiği önem ortada. Tabii ki Türkiye, Avrupa’dan fazlasıyla temasta. Orta Doğu, Orta Asya… Bundan ötürü Türkiye, Hollanda gibi bir ülke için son derece ilgi çekicidir. Türkiye bir ortak olarak, Batı’nın bir parçasıdır fakat aynı zamanda dünyanın geri kalanının da bir parçası. Her iki tarafta da Avrupa’nın popülaritesi artık çok düşük; bu farklıydı ve umarım bir gün yine değişecek.
NATO’yu konuşacak olursak, bu coğrafya zor bir coğrafya, Türkiye buranın tam ortasında yer alıyor. Ukrayna, Azerbaycan, İran, Suriye, Irak, Gürcistan, Kıbrıs ve Ermenistan hepsinin ortasında Türkiye var. Türkiye fevkalade istikrarlı ve her zaman iyi bir NATO ortağımız olmuştur.
BŞ: Zaman ayırdığınız için ve misafirperverliğiniz için şükranlarımı sunuyorum, Sayın Başkonsolos.
RS: Rica ederim, benim için keyifti.
—