Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 8 Ağustos 2015 tarihinde ‘’DAİŞ’in Temel Felsefesi ve Dini Referansları’’ başlıklı bir rapor yayımlandı. Rapor, Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından Diyanet İşleri Başkanlığının merkez teşkilatınca değerlendirilmek üzere bilgi notu olarak sunuluyor. Aynı zamanda rapor kurumun web sitesinde yayımlanarak kamuoyunun da dikkatine sunulmuştur. İşbu çalışma belirtilen raporun kritik edilmesini amaçlamaktadır.
Çalışma, örgütün ilham kaynağı olarak gördüğü Selefiliğe dair zengin bir kaynağa sahip olunduğunu ancak örgütün dini referanslarına ait kaynakların yetersizliğini belirtmektedir. Birincil kaynaklar olarak örgütün internet üzerinden paylaştığı videoların, Dabiq ve Kostantiniyye isimli dergilerin ele alındığını ifade etmektedir. Raporu önemli kılan bir detay ise de giriş kısmında bahsedilen: ‘’kısmen sahada doğrudan örgüt üyeleriyle temas etmiş kişilerle yapılmış görüşmelerin’’ varlığıdır.
Rapor bu verilerden hareketle, örgütün dine yaklaşımındaki temel epistemolojik problemi ‘’usulsüzlük’’ ve ‘’dinin araçsallaştırılması’’ olarak teşhis etmiştir. Bunu şöyle ifade etmiştir:
‘’Usulsüzlükten maksadımız İslami ilimlerin her bir disiplini için yüzlerce yıl içinde inşa edilerek gelenek haline gelen yöntem ve esasları yok sayıp doğrudan dini metinlere yönelerek bunları bağlamından kopardıktan sonra ideolojik birer kanun maddesine indirgemek suretiyle nevzuhur bir din anlayışı vaaz etme teşebbüsleridir.’’
Bu bağlamda ayet ve hadislerin bağlamından koparılarak, örgütün amaçları doğrultusunda ‘’ideolojik sloganlara dönüştürüldüğü’’ tespiti çok önemlidir. Buradan hareketle örgüt, bir takım manipülasyonlarla ve sapkın yorumlarla kadim İslam medeniyetinin mirasını hedef almış; İslam’ı bütün bir yeryüzü sathında gözden düşürmeye çalışmaktadır. Rapor, bu durum tespiti ile birlikte: ‘’Zaman zaman medya ve akademide hareketin bir yönüyle “Neo-Haricilik” olarak vasf edilebilecek bir İslam yorumunu çağrıştırdığı iddia edilse de aslında İslam dininin ve medeniyetinin tarihinde hiçbir yeri olmayan yepyeni bir vaka ile karşı karşıya olduğumuz muhakkaktır.’’ Değerlendirmesini yapmaktadır.
Rapor, Amerika Birleşik Devletlerinin Irak’ı işgali ve ardından doğan şiddet ortamı, Maliki ve Esad’ın mezhepçi politikaları ve daha birçok nedenin ard arda sıralanabileceği bölgesel ve küresel dinamiklerden üreyen ve hızla genişleyen bu hareketler uluslararası stratejilerinde bir parçası olarak bugün namlusunu Müslümanlara yöneltmiş olduğuna dikkat çekmektedir.
Günümüzde ortaya çıkan bu tip yapıları, ‘’nesebi gayr-i sahih’’ olarak nitelendirerek, örgütün beslediği, ilham aldığı dini akımların tarihini ve argümanlarını ifade etmiştir. Aynı zamanda dikkate değer bir tanımla yaparak bu tip örgütlerin modernite ile yüzleşmeksizin, modern hayatla hesaplaşmaksızın ama modernizmin etkisiyle ortaya çıktığı tespitini yaparak; terör gruplarının modernizmin şiddete dayanan bir ürünü olduğunu ifade etmiştir. Ve bu akımların Müslüman toplumlar ve İslam’ın bekası açısından en büyük sorun teşkil ettiğinin altını çizmiştir.
‘’Dini referansları bağlamından kopararak doğrudan birer kanun metni gibi algılayan, Kur’an’la ilişkisi lafzi ve harfi, sünnetle ilişkisi zahiri ve şekli olan, Allah’ın insana bahşettiği akıl ve istidatları vahyin karşısına koyarak reddeden bu anlayış tarih boyunca İslam’ın ana yolunu temsil eden ehl-i sünnet yorumunu kendi tekeline alma iddiasıyla, diğer bütün Müslümanları ötekileştirerek mezhep çatışmalarına zemin hazırlamış medeniyet içi bir çatışma isteyen siyasal mühendisliklere hizmet etmeye müsait hale gelmiştir.’’
Yukarıda alıntı yapılan ifadede de belirtildiği üzere temel başlıklar altında, örgütün:
- Kuran ile ilişkisinin parça odaklı; derinlikten uzak ve şeklî olduğunu (Onlar Kur’an’ı parça parça ederler/Hicr, 15-91),
- Aklı vahyin karşısına koyarak, reddettiğini
- İslam’ın ana yolunu temsil eden ehl-i sünnet yorumunu tekeline alma iddiasında olduğunu
- Diğer bütün grupları ötekileştirip, hatta (ehll-i kıble tekfir edilmez, düsturunu yok sayarak) tekfir ettiğini ve mezhep ayrılıklarını körüklediğini ve İslam toplumları içerisinde siyasal mühendisliklerin yapılmasına zemin hazırladığına
- Allah sevgisinin mahlukata şevkat olarak yansıtılması ve canlıların yaradandan ötürü hoş görülmesi, ahlaki değerlerin yüceltilmesi yerine din adına baskı, şiddet ve zulüm ürettiğine
Dikkat çekilmiştir.
Raporda, aynı zamanda çok önemli bir iç muhasebeye de tanıklık etmekteyiz:
‘’Bütün harici etkenlere, her türlü komplo ve manipülasyona rağmen İslam ümmeti bu vakıanın iç sebepleri üzerine yoğunlaşmalı, Daiş konusunu her şeye rağmen kendi alınmalıdır. Daiş vakası ve benzeri “tekfirci” eğilimler sadece “dış mihrakların komplosu” diye geçiştirilemez. Bu bir komplo olsa bile, “Bu komplonun tutmasında bizim bünyemizin hiç mi zaafları yoktur?” suali sorulmalıdır.’’
Aynı zamanda günümüz İslam anlayışının ve geleneğinin, bizatihi Müslümanların durumları ile alakalı şu tespiti ifade etmiştir:
‘’Günümüzde İslam dünyası büyük bir ikilemle yüzyüze kalmıştır. Çağımız Müslümanları din ile hayat arasındaki ilişkiyi doğru kuramadıkları yenilemedikleri, güncellemedikleri için ya hayattan kopuk gelenekçi bir anlayışa mahkûm olmuşlar ya da dine karşı lakaytleşmeye veya dinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Her iki yöneliş de orta yoldan sapmayı içinde barındırmaktadır. Kimisi az, kimisi daha çok, kimisi şu yönde, kimisi tam aksi istikamette özden uzaklaşmaktadır.’’
Bugün “Selefilik” maskesi ve markası altında türeyen bin bir çeşit virüs, güya “öze dönüş” vehmiyle İslam’ın özünü tahrip etmekte, Müslümanları dalalete sevk etmektedir.
- Şiddeti kutsayan, ölmeyi ve öldürmeyi sıradanlaştıran bu hareketler modern dönemde dünyayı saran ‘’nihilizm’’in bir yansımasıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan bu rapor, Sünni ve Şii birçok âlim tarafından, DAİŞ’in İslam dünyasındaki eylemlerinin İslam dini ile bağdaşmadığına dair fetvaların varlığına dikkat çekmiştir.
Amerikan işgali sonrası kurgulanan Irak siyasetinde yeni anayasa metninin ayrıkları körüklediğine dikkat çekilirken, Sünnilerin sistem dışına itildiği ifade edilmiştir. Saddam döneminde ordunun sayısal çoğunluğunu oluşturan subayların bu süreç sonrasında kendilerini işsiz bulduklarını ve Maliki yönetiminin mezhepçi politikalarının ülkede ABD işgaline karşı kurulan Daiş’e bu kimseleri yaklaştırdığı tespiti yapılmıştır.
Rapor örgütün ideolojisini yerleştirmek üzere kullandığı ayetlerin, derinlemesine analizini yapmaktadır. Ayetlerin nazil oluş süreçlerini ve tarihi derinliklerini detaylı ifade etmektedir.
Batı Avrupa’da yaşayan Müslümanların Daiş benzeri terör örgütlerinin yorumlarına ve etkilerine açık olduklarının altını çizerken, Türkiye’nin birikiminden Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı hizmetleri kanalıyla istifade imkânı bulan Avrupalı Türklerin daha korunaklı olduğunu ifade etmiştir.
Rapor Daiş’in temel argüman olarak kullandığı tüm dini referanslarına ve stratejilerine bir nebze olsun cevap niteliği taşımaktadır. Raporun ek belgelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
- Daiş Musul’u işgal ederek sözde hilafetini iddia ettikten hemen sonra 10 maddelik bir deklarasyon yayınlayarak, bunu 8 lisana tercüme ederek dünyadaki bütün dini müesseselere gönderdiği metne,
- Akabinde bütün İslam dünyasından 150 İslam âlimini İstanbul’da toplayarak Dünya İslam Âlimleri Barış ve Sağduyu İnisiyatifi toplantısının sonunda yayımlanan Sonuç Bildirgesine ulaşabilirsiniz.